CUMHURÝYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !
29 Ekim Cumhuriyetimizin 89. Kuruluþ Yýldönümü Kutlu Olsun!
Baþta Ulu Önder Atatürk ve silah arkadaþlarý olmak üzere, vatan aþký uðruna canlarýný vermiþ Aziz Þehitlerimizi bir defa daha rahmet ve minnetle anýyoruz.
Ne Mutlu Türk'üm Diyene !
CUMHURÝYET'ÝN ÝLANI
Lozan'n kabulü ve barýþýn saðlanmasý ile geride Türk Devleti'nin siyasal yapýsýný
belirleyecek devlet þeklinin ve adýnýn ne olacaðý sorunu kaldý. T.B.M.M.'nin varlýðý ile egemenliðin kayýtsýz - þartsýz ulusa ait olan, insan haklarýna dayanan bir devlet sistemi kurulmuþtu. Fakat gerek halkýn, gerekse Meclis içinde bulunanlarýn büyük kýsmý Padiþah'a dinsel ve geleneksel baðlarla baðlýydýlar. Padiþah'ýn iþgal ettiði Saltanat - Hilafet makamý yüzyýllardýr kökleþmiþ bir teokratik sistemdi. 1300 yýlýndan beri de Osmanoðullarýndan baþka hiçbir aile iktidar olmamýþtý. Egemenlik biri dinden, diðeri gelenekten gelen iki kaynaktan çýkýyor ve Padiþah'ta toplanýyordu. Gerçi Ýttihat Terakki bu gücü kýrmýþtý, fakat sistemin özünü, yani egemenliðin kaynaðýný ve kullanýlýþ biçimini deðiþtirememiþti. Egemenliðin, tanrý haklarý sisteminden, insan haklarý sistemine geçiþin bir sonucu olarak Padiþah'tan ulusa geçiþi, bir ilke ve ülkü olarak Amasya Genelgesi'nde ortaya konmuþ ve 23 Nisan 1920'de B.M.M.'nde somutlaþmýþtý. Teþkilat-ý Esasiye Kanunu da bu temel üzerine oturmuþtu.
Kurtuluþ Savaþý ulusal baðýmsýzlýk yanýnda ulus egemenliðini de açýk bir biçimde ortaya koyduðu için Padiþah daha baþýndan beri milliyetçilerin amansýz düþmaný kesilmiþti. M. Kemal Paþa Padiþah'ýn ihanetini bildiði halde, henüz zamaný olmadýðý için Padiþah'ý hedef almadý. Genç subaylýk yýllarýndan beri inandýðý ve Erzurum'da Mazhar Müfit'e not ettirdiði "Cumhuriyet" inancýný "Ulusal bir sýr" olarak sakladý. Kurtuluþ Savaþý içinde "Cumhuriyetçi" bir düþünceyi ortaya atmak, iç parçalanmaya yol açacaðý için bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sýrasýnda "Cumhuriyet" ilan edelim önerilerini red etmiþti. Fakat Kurtuluþ Savaþý'nýn Baþkomutaný, Türk Ulusu'nun kurtarýcýsý M. Kemal, Türkiye'nin siyasal yapýsýný deðiþtirmenin ilk adýmýný Saltanat'ýn kaldýrýlmasýný saðlamakla attý. Saltanat'ýn kaldýrýlýþýna en yakýn arkadaþlarý bile karþý çýkmýþlardý. Meclis'te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Paþa'nýn kararlý ve sert tutumu sonucu Saltanat'ýn kaldýrýlýþý saðlandý. Fakat onun bu sert tutumu endiþe doðurdu. Bunun bir baþlangýç olduðunu görenler çeþitli yöntemlerle M. Kemal Paþa'yý engellemeye çalýþtýlar.
2 Aralýk 1922'de Meclis'e muhalif grup tarafýndan bir öneri verildi. "Ýntihab-ý Mebusan Kanunu"nda deðiþiklik yapýlmasýný isteyen önergede "Büyük Millet Meclisi'ne üye seçilmek için Türkiye'nin bugünkü sýnýrlarý içindeki yerler halkýndan olmak ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az beþ yýl oturmuþ olmalarý" gerektiði kanun hükmü haline getirilmek isteniyordu. M. Kemal Paþa'yý milletvekili seçilmekten yoksun býrakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan M. Kemal Paþa, doðum yerinin Türkiye'nin sýnýrlarý dýþýnda kaldýðýný ve bir yerde beþ yýl oturmadýðýný belirttikten sonra, düþmanlara karþý savaþtýðýný, vataný kurtarmak için hiç bir yerde beþ yýl oturamadýðýný hatýrlatýp, ulusun sevgisisi kazanmýþ bir insan olmasýna raðmen kendisini yurttaþlýk haklarýndan yoksun býrakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldýklarýný sordu. Önerge red edildi.
Mustafa Kemal'in kamuoyu yoklamasý yapmak üzere 14 Ocak 1923'de Batý Anadolu'da bir geziye çýkmasýný fýrsat bilen muhalif grup, O'nun Ankara'dan ayrýldýðýnýn ertesi günü "Hilafet-i Ýslamiye ve Büyük Millet Meclisi" baþlýklý bir broþür yayýnladýlar. Broþürün önceden hazýrlanmýþ olduðu ve M. Kemal'in Ankara'dan ayrýlmasýný fýrsat bilerek daðýtýldýðý anlaþýlýyordu. Broþürün ana fikri, islam kamuoyunun son geliþmelerden (Saltanatýn Kaldýrýlýþý) büyük ýzdýrap içinde bulunduðu, Hilafet'in hükümet demek olduðu ve Hilafet'in hukuk ve görevlerini yok etmenin hiç kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadýðý esaslarýna dayanýyor, "Halife Meclisin, Meclis Halife'nindir." sözleriyle bitiriyordu. Yürütme yetkisinin Halife'ye verilmesini ve Meclis'in aldýðý kararlarýn ve kanunlarýn Halife'yi baðlamayacaðý, dolayýsýyla Meclis'in çýkardýðý Saltanat ve Hilafet ile ilgili yasalarýn meþru olmadýðý görüþü savunuluyordu. Bu bildiri, M. Kemal'e ve O'nun gerçekleþtirmek istediði devrime bir tepki idi.
Ýzmit'e gelen M. Kemal, din ve hilafet konusunda yaptýðý açýklamada "Türkiye Büyük Millet Meclisi Halife'nin deðildir ve olamaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnýz ve yalnýz Ulusundur." dedi.
T.B.M.M.nin büyük programýnýn tam baðýmsýzlýk, kayýtsýz þartsýz ulusal egemenlik esaslarýna dayandýðýný, teokratik devlet biçiminin ve buna baðlý bütün toplumsal düzenin ve çýkarlarýn yýkýlacaðýný belirtti. 16 Ocak'ta yaptýðý toplantýda, Hilafet'in dinle ilgisi olmadýðýný, siyasi bir mevki olduðunu, idare-i maslahatçýlýkla devrim yapýlamayacaðýný belirttikten sonra "Devrimin kanunu mevcut kanunlarýn üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamýzdaki cereyaný boðmadýkça baþladýðýmýz devrim ve ilerleme bir an bile durmayacaktýr" diyerek gericilere gerekli yanýtý verdi. Basýnla iyi iliþki kurmak istediði için Ýzmit'te yaptýðý basýn toplantýsýnda, "Devrim" yapýlacaðýný açýklarken, Meclis'te birliðin saðlanmasý için "Müdafaa-ý Hukuk Gurubu"nun gerekli olduðunu bunun dýþýndaki gruplarýn yararlý olmadýðýný belirtti ve Ýttihatçýlardan ülke yararý için politikaya karýþmamalarýný istedi. Bu sýrada Annesi Zübeyde Haným'ýn ölüm haberi geldi. Ýzmir'de annesinin mezarý baþýnda devrimci inancýný "Ulusal hakimiyet uðrunda canýmý vermek benim için bir vicdan ve namus borcu olsun" sözleriyle bir kez daha yineledi. Bu sýrada Lozan'ýn ilk görüþmeleri kesildiði için Ýsmet Paþa ile Ankara'ya döndü. Meclis'te gizli oturumlar çok sert geçti. Trabzon mebusu Þükrü Bey'in Topal Osman tarafýndan öldürülüþü, M. Kemal'e saldýrýlara yol açtý. M. Kemal'i kendilerine buyük engel gören, tutucu, gerici, ittihatçýlar, çýkarcý gruplar, O'na karþý muhalefette birleþiyorlardý. Yakýn arkadaþlarýndan Rauf Bey, Kazým Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Paþa'lar da yavaþ, yavaþ yanýndan ayrýlýp, Hilâfetçilere kuvvet veriyorlardý. Saltanatý geri getirmek isteyen gericilerin çalýþmalarý karþýsýnda arkadaþlarýnýn kendisini yalnýz býraktýðýný gören M. Kemal, 20 Mart 1923'te Konya'da yaptýðý bir konuþmada Türkiye'yi Ortaçað karanlýðýna çekmek isteyen gericilere karþý tutumunu açýkça þu sözleriyle belirtti: "Eðer onlara karþý benim þahsýmda bir þey anlamak isterseniz, derim ki, ben þahsen onlarýn düþmanýyým. Onlarýn olumsuz yönde atacaklarý bir adým, yalnýz benim þahsi imanýma deðil, yalnýz benim amacýma deðil, o adým benim ulusumun hayatýyla ilgili, o adým benim ulusumun hayatýna karþý bir kasýt, o adým ulusumun kalbine yöneltilmiþ zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle ayný fikirde olan arkadaþlarýmýn yapacaðý þey mutlaka o adýmlarý atanlarý tepelemektir... Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Örneðin eðer bunu saðlýyacak kanunlar olmasa, bunu saðlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adým atanlar karþýsýnda herkes çekilse ve ben kendi baþýma yalnýz kalsam; yine tepeler ve yine öldürürüm."
Cumhuriyet'e doðru gidiþ bu kararlý sözlerle açýkça görülüyordu. M. Kemal Paþa, 8 Nisan 1923'de dokuz ilkede görüþlerini toplatarak, programýný belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazýrladý.
Savaþ zamanýnýn T.B.M.M.'nin görevi son bulmuþtu. Bu sebeple Meclis kendini daðýtýp, seçime gitme kararý aldý. M. Kemal, daðýlmadan önce Meclisten 15 Nisan'da, Saltanatý geri getirmeye çalýþanlarý vatan haini kabul eden bir kanun deðiþikliði ile "Hýyanet-i Vataniye Kanunu"na, ileride gerekirse yine Ýstiklal Mahkemeleri kurma fýrsatýný veren bir ek getirdi.
Yeni kurulacak Meclis'te kuvvetli bir kadro oluþturmayý ve böylece Cumhuriyet'i ilan etmeyi düþünen M. Kemal'in bu çalýþmalarý yakýn arkadaþlarýnýn kendisinden uzaklaþmasýný hýzlandýrdý. Rauf Bey ve arkadaþlarý, M. Kemal'in partiler üstü kalmasýný, politikaya karýþmamasýný, önererek, O'nu pasif duruma getirmek istiyorlardý. Rauf Bey'in Ýsmet Paþa ile aralarýnýn açýlmasý da bu ayrýlýðýn baþka bir yönü idi. Lozan'dan dönen Ýsmet Paþa'yý karþýlamak istemeyen Rauf Bey Baþbakanlýk'tan bile istifa etti.
Ýkinci Meclis, toplandýktan sonra Lozan'ý onayladý. Artýk sorun Türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül 1923'de "Neue Treie Presse" adlý bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptýðý görüþmede, 23 Nisan 1920'de kurulan sistemin Cumhuriyet olduðunu fakat adýnýn açýklanamadýðýný belirtip, yapýlacak iþin yalnýzca isim koymak olduðunu söyledi.
Yeni devletin baþkentinin neresi olacaðý da bir sorundu. Ankara 1920'den beri bu iþi yapýyordu. Merkezi ve güvenli durumu ortada idi. Meclis'te uzun tartýþmalardan sonra 13 Ekim'de Ankara baþkent olarak oy çokluðu ile kabul edildi. Cumhuriyet'in ilanýna bir adým daha yaklaþýlmýþtý.
M. Kemal'e Cumhuriyet'in ilanýna fýrsat veren bir hükümet buhraný oldu. Baþbakan Fethi Okyar Bey'e karþý Meclis'te muhalefet oluþmasý üzerine M. Kemal, "Erkan-ý Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili Fevzi Paþa"nýn dýþýnda kabinenin istifasýna karar verdi ve 27 Ekim'de uygulandý. Mevcut sisteme göre her bakan Meclis tarafýndan tek tek seçiliyordu. Ýstifa eden bakanlar yeniden seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. Bu sýrada Rauf Bey, Kazým Karabekir, Ali Fuat, Refet Paþalar Ýstanbul'da bulunuyorlar ve temaslarý, Halife'ye yakýnlýk gösterileri oluyordu. Ankara'da' ise kabine kurulamýyordu. Bu geliþmeler üzerine "Cumhuriyet Ýlaný" ile iþi kökünden çözmeye karar veren M. Kemal 28 Ekim gecesi Çankaya'da Ýsmet Paþa ve bazý kimseleri toplantýya çaðýrdý ve "Yarýn Cumhuriyeti ilan edeceðiz." diyerek kararýný açýkladý. Misafirlerin ayrýlmasýndan sonra Ýsmet Paþa'yý alýkoydu ve birlikte, Teþkilat-ý Esasiye Kanunu'nda gerekli deðiþikliði saðlayacak önergeyi hazýrladýlar. Ertesi gün saat 10'da Parti grubunda yapýlan toplantýda, M. Kemal Paþa Genel Baþkan olarak Hükümet buhranýnýn mevcut sistemden kaynaklandýðýný, bunun çözumünün istikrarlý bir sistemde olduðunu belirtttkten sonra deðiþiklik önergesini okuttu:
* Türkiye Devleti'nin Hukümet þekli Cumhuriyettir
* Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafýndan idare olunur
* Türkiye Devleti, Hükümetin inkisam ettiði idare þubelerini Ýcra Vekilleri (Bakanlar Kurulu)
vasýtasýyla idare eder.
Bu önerge Parti toplantýsýnda tartýþýldý Büyük Millet Meclisi'nin ayný akþam (29 Ekim 1923) saat 18:45'de yaptýðý toplantýdan sonra 20.30'da "YAÞASIN CUMHURÝYET" sesleri arasýnda Cumhuriyet ilan olundu ve yeni Türk Devleti'nin adý kondu. "TÜRKÝYE CUMHURÝYETÝ". Hemen arkasýndan da Türk Ulusu'nun kurtarýcýsý Gazi M.Kemal oy birliði ile Cumhurbaþkaný seçildi. Kürsüye gelen Cumhurbaþkaný M. Kemal, kendisini Cumhurbaþkaný seçen Meclis'e teþekkür ettikten sonra "Son yýllarda Ulusumuzun fiili olarak gösterdiði kabiliyet ve istidat, kendi hakkýnda kötü düþüncede bulunanlarýnn ne kadar tedkikten uzak görünüþe önem veren insanlar olduðunu pek güzel ispat etti. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve deðeri, hükümetin yeni adýyla uygarlýk dünyasýna çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada iþgal ettiði yere layýk olduðunu eserleriyle ispat edecektir... Türkiye Cumhuriyeti mutlu, baþarýlý ve muzaffer olacaktýr." sözleriyle konuþmasýný tamamladý. M. Kemal Cumhurbaþkaný seçildiðinde henüz 42 yaþýndaydý. Cumhuriyetin ilk Baþbakaný Ýsmet Paþa oldu.
19 Mayýs 1919'da Samsun'da baþlayan yeni ve baðýmsýz, bir Türk Devleti kurmak savaþý dýþ ve iç düþmanlara karþý baþarýyla sonuçlanarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Kurtuluþ Savaþý'nýn inanç ve baþarýsý nasýl Atatürk'ün eseri idiyse, Cumhuriyet de yine O'nun eseri idi. Ýleriki yýllarda bunu þu sözleriyle belirtti. "Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti'dir."
SONUÇ
Bir zamanlarýn muhteþem Osmanlý Ýmparatorluðu, gerek iç gerekse dýþ etkenlerin sonucunda 18. y.y.'dan itibaren hýzlý bir çökuntüye girdi. Kapitülasyonlar sebebiyle Avrupa devletlerinin açýk pazarý durumuna geldi. Rusya ve Avusturya'nýn devamlý saldýrýlarý sonunda savaþlarý kaybederken, önemli topraklarýný elden çýkardý. Ýmparatorluðun bu çöküntüsünü gören Padiþahlar, Ýmparatorluðu kurtarmak için ýslahat önlemlerine baþladýlar. Fakat yalnýzca askeri olan bu önlemler etkili olamadý. III. Selim'in baþlattýðý Nizam-ý Cedit ise 1807'de gerici bir ayaklanma ile son buldu.
19. y.y.'da çöküntü büyük hýzla sürerken, Fransýz Devrimi'nin ortaya koyduðu ulusal baðýmsýzlýk ve egemenlik akýmlarý, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun Balkanlar'da yaþayan Hristiyan azýnlýklarýný etkiledi ve bagýmsýzlýk isteklerini kamçýladý. Sýrp, Yunan ve hatta Mýsýr ayaklanmalarý Ýmparatorluðun iç bünyesini sarstý ve bunlar giderek baðýmsýzlýk veya özerklik kazandýlar. Bu yüz yýlda Rus tehlikesi karþýsýnda Ýngiltere ve Fransa Osmanlý Ýmparatorluðu'nun toprak bütünlüðünü koruma potikasý izlediler. Kýrým Savaþý'nda bu politika sonucu Rusya'ya savaþ bile açtýlar. 1838 ticaret anlaþmasý ile imparatorluk ekonomik bakýmdan batýnýn eline geçerken, 1854'den sonra baþlayan dýþ borçlanma ile, 1881'de mali iflasa ve batýnýn mali denetimine girdi. II. Mahmut Islahatý ve Tanzimat da Ýmparatorluðun kurtuluþu için çözüm olmadý. Genç Osmanlýlar'ýn çalýþmalarý 1876'da Kanun-u Esasi'nin ilanýný hazýrladý. Birinci Meþrutiyet yaþama fýrsatý bulamadan 1877-78 Osmanlý-Rus savaþý bu dönemin sonunu hazýrlarken, Abdülhamid'in "Ýstibdatý" baþladý. Bu tarihten sonra Ýngiltere de koruyucu politikasýný terk etti. Ermeni konusu da ilk kez gündeme geldi. Osmanlý Ýmparatorluðu bundan sonra Almanya'ya yanaþtý. Alman siyasi, askeri iliþkisi, Alman ekonomik ihtiraslarýný da getirdi. Baðdat Demiryolu projesi bunu simgeledi.
20. y.y.'a girilirken Abdülhamid'e karþý baþlayan Genç Türk hareketi gittikçe kuvvetlendi ve 1908'de II. Meþrutiyeti getirdi. Fakat 31 Mart gerici ayaklanmasý ile 1909'da iç buhran yaþandý. II. Meþrutiyet de Ýmparatorluðu kurtaramadý. Osmanlýcýlýk, Ýslamcýlýk, Batýcýlýk ve Türkçülük akýmlarýnýn çatýþtýðý bu dönem, içte buhranlar, anarþi yaratýrken, dýþta da Trablus ve Balkan Savaþlarý'nda büyük yenilgi ve tüm Makedonya'nýn kaybý ile sonuçlandý. 1914 yýlýnda baþlayan Birinci Dünya Savaþý'na Almanya yanýnda giren Ýmparatorluðun kaderi de çizilmiþ oldu. Bu savaþtan çok aðýr kayýplarla yenik çýkan Osmanlý Ýmparatorluðu Mondros Ateþkesi ile kayýtsýz þartsýz teslim oldu.
Yüz yýldan beri süren Doðu Sorununun çözümü, Avrupa'nýn Hasta Adamýnýn mirasýnýn paylaþýlmasý ile Türk Ulusu'nun dünya siyasi tarihindeki varlýðý ortadan kaldýrýlmak isteniyordu.
Savaþ içinde gizli anlaþmalarla, Ýngiltere, Fransa, Rusya ve Ýtalya Osmanlý Ýmparatorluðu'nun paylaþýlmasýný kararlaþtýrmýþlardý. Fakat Rusya'da devrim çýkýnca anlaþmalar önemini yitirdi. Türk Ulusu'nun hakkýnda karar verecek en büyük kuvvet Ýngiltere idi. Ýngiltere Batý Anadolu'yu Yunanistan'a veriyor, Doðuda bir Ermenistan ve Kürdistan kurmak istiyor, Türk yurdunun geri kalan yerlerini de Fransa ve Ýtalya ile paylaþýyordu. Ülkenin yaðmalanmasýna boyun eðen Padiþah ve Hükümet, kurtuluþu Ýngiliz himayesinde görüyorlardý. Halk ve aydýnlar çaresizlik içinde, çoðunluk kadere boyun eðmiþ görünüyordu. Kurtuluþ çareleri arayanlar Padiþah - Halifesiz bir çare düþünemiyordu. Kurtuluþu Amerikan mandasýnda görenler veya yörelerinin kurtuluþunu saðlamak için çalýþanlar vardý.
Birinci Dünya Savaþý'nýn sonundaki periþan ve çaresiz durumda, bir tek insan, M. Kemal topyekün kurtuluþ ve tam baðýmsýz yeni bir Türk Devleti kurmak düþüncesiyle Samsun'a geldi. O'nun yola çýktýðý sýrada ise Yunanlýlar Ýzmir'i iþgal ediyorlardý. Padiþah ve Hukümet ise Ýzmir'i Yunanlýlara veren Ýngilizlerin hala körü körüne her isteðine boyun eðiyorlardý. Düþmanla iþbirliði yapan Padiþah ve Ýstanbul Hükümeti'nin bu tutumlarý karþýsýnda M. Kemal, ulusal baðýmsýzlýk ve ulusal egemenlik savaþýnýn esaslarýný Amasya'da ulusu ve orduyu Padiþah - Halifeye karþý ayaklandýrmak þeklinde belirledi. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde de bu esaslar içinde yeni bir Türk Devleti'nin kuruluþunun ulusal bilinçlenme, idari, siyasi örgütlenmesini de gerçekleþtirdi. Misak-ý Milli ile bu esaslar Ýstanbul'da bir kez daha ortaya konunca Ýngilizler, Ýstanbul'u iþgal ettiler. Bundan yýlmayan M. Kemal, Ankara'da ulusun meþru iradesinin eseri olan ulusal egemenlik prensibini B.M.M. ile ortaya koydu. Fakat bütün bunlarýn gerçekleþmesi çok büyük güçlükler ve olanaksýzlýklar içinde yapýlýyordý. Bir yandan Ýtilaf Devletleri ve Yunan saldýrýsý ve baskýlarý bir yandan Padiþah ve Ýstanbul Hükümeti'nin M. Kemal ve B.M.M.'ni gayri meþru ilan etmesi, Türk Ulusu'nu olumsuz yönde etkiledi. Türk Ulusu, yüzlerce yýldan beri dini ve geleneksel iktidar kabul edilen Padiþah - Halife ile bu deðerleri yýkan ve yerine ulusal, egemenlik deðerleriyle ulusu bir araya toplamak isteyen M. Kemal hareketi arasýnda bir süre bocaladý. Yer yer B.M.M.'nin otoritesine karþý ayaklanmalar çýktý.
Doðu Anadolu'da Ermenilere, Güneyde Fransýzlara karþý savaþýldý. Batýda Yunan Taarruzu ve iç ayaklanmalara karþý Kuva-yý Milliye ile çözüm bulan B.M.M. daha sonra düzenli ordu kurar. I. ve II. Ýnönü Savaþlarý ile ilk askeri baþarýlarýný saðladý. Diðer yandan dýþ iliþkilerde Sovyetler Birliði ile Moskova Antlaþmasý'ný imzaladý. Sakarya Meydan Savaþý'nda Yunan Ordusu'nu yendi. Fransa ile de anlaþan Türkiye Ýtilaf blokunu da parçaladý. 26 Aðustos 1922'de baþlayan ve 9 Eylül'de Ýzmir'de Yunan Ordusu'nun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, Türkiye gerçeðini ve Türk Ulusu'nun yenilmez azmini bütün dünyaya kanýtladý. Askeri baþarýsýný Mudanya Ateþkesi ve Lozan Antlaþmasý ile de onaylattý. Emperyalizme karþý yapýlan baðýmsýzlýk savaþýný kazanan, "Türk Mucizesi"ni yaratan Türkiye'nin bu baþarýsý bütün Mazlum Uluslara örnek oldu.
M. Kemal Kurtuluþ Savaþý'nýn bittiði yerde; Türkiye'nin çaðdaþlaþma savaþýný baþlattý. 1 Kasým 1922'de Saltanat'ýn kaldýrýlýþý ve 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in Ýlaný ile Türkiye yeni devlet sistemini Fransýz Devrimi ile ortaya konan insan haklarýna dayanan "Ulusal ve Laik Devlet"i gerçekleþtirmiþ oldu. Ancak, çaðdaþ devlet ve ülke olma mücadelesi için Türk Devrimi'nin baþarýlmasý için Cumhuriyet döneminde Atatürk 'ün yeni mücadele vermesi gerekiyordu.
Ergün AYBARS, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Ün. Basýmevi, 1986, ss. 359-366